Prof. Dr. İSMAİL HAKKI AYDIN*,
Oldukça enteresan bir başlık,
değil mi? Bilmem ki bu konu, bu husustaki en önemli yetki ve mesuliyeti
uhdelerinde taşıyan YÖK yetkililerinin ve bu memleketin ilim, irfan ve
medeniyetini kendilerine dert etmek gibi ulvi bir görevi deruhte eden
yöneticilerin hiç dikkatini çekiyor mu?
Evet, maalesef, her
aklıselim sahibi insanın farkında olduğu, ancak ifşa etmekten -zannımca
dünyevi sebeplerden dolayı- imtina ettiği, hazin ve şüphe dolu
istifhamlar kuyusuna düşen bazı üniversite ve fakülte diplomalarından
sonra, daha vahimi, sıra yüksek lisans ve doktora diplomalarına geldi.
Oysaki master ve doktora, “postgraduate” eğitimde (üniversite sonrası
eğitimde), çok ehemmiyetli bir yer tutar. Aslında, uluslararası bilim
camiasındaki yeri, geçerliliği, insanlığın ve istikbalin ilmi yönden
planlanmasında ve programlanmasındaki etkinliği sebebi ile “DOKTORA”yı
tamamen ayrı bir açıdan ele almak gerekir. Bu sebeple, uzun zamandır
hayret, dehşet ve nefret ile izlediğim bu konuya kısaca temas etmek
istedim.
Hemen izah etmeliyim ki, “yazının başlığı”
için, anlaması gerekenlerin bazılarının çok iyi anlayacaklarını, hatta
edebiyatımızda var olan “tecâ ul’ arif” (Anladığı halde, anlamamazlıktan
gelme) sanatını icra edercesine(!), anlamamazlıktan geldiklerini de çok
iyi bildiğimden dolayı ben de, “fincancı katırlarını ürkütmemek” ve
kendilerine değer verdiğim manası çıkmaması adına(!) fazla teferruata
girmeyeceğim. Ama bazı üniversiteler için en sarih ifadesi ile üzülerek
belirtmeliyim ki, durum bu.
13. yüzyılda, modern anlamda
bir eğitim ve öğretim müessesesi olarak kurulan üniversitelerin olmazsa
olmazları, “TALEBE” ve “HOCA” kavramları idi. Her ikisinin de hak ve
mesuliyetleri belirlenmiş, titizlikle korunmuş ve özerklik ve
serbestliklerine halel getirmeden kontrol altında tutulmuşlardı. Bu
çerçevede, üniversite hocalarına “DOKTRİN SAHİBİ” manasına gelen
“DOCTOR” unvanı verilmiştir. Doktrin sahibi doktor unvanlı hocalar,
talebelerine, farklı doktrin, model, ufuk, hayal dünyası ve perspektif
sunarak, onların yaratıcılıklarını, üretkenliklerini ve gelişmelerini
sağlamaktaydılar. Yani, DOKTORA sahibi, çok önemsenen ve haklı olarak
da, itibar görmesi gereken ilim adamları idi.
“DOKTORA”,
bilim dünyasında uluslararası düzeyde yeşil pasaporttur. Herkes bunun
bilincinde olmalıdır. Oysaki bazı ülkelerde para ya da başka
şeylerle(!)satılan üniversite, fakülte, master, doktora, doçentlik ve
profesörlük diplomaları, ülkemizde de, çok acıdır ki, tabir yerinde ise
ilmi hüviyeti temsil eden isimler altındaki bazı kurum ve kuruluşların
pazarlarında arz-ı endam etmektedir(!). İlim adamlığının kapıları ve
temel taşları, kapitalist düzen adına bir bir feda edilmektedir.
Master ve doktora öğrencileri bir yana, kimlerin doktora dersi
verdiği, dersleri ve ders muhteviyatı, yetiştiği yerler, kalitesi,
kapasitesi, kafasının çapı, şapkasının numarası, ahlakı, geçmişi ve
unvanları hususunda kalem oynatmaktan da hayâ ve imtina ediyorum.
Bu husus katiyetle, gerek YÖK ve gerekse taşıdıkları isimlerin
bilincinde ve mesuliyetinde olması gereken kurum ve kuruluşlarca dikkate
alınarak, her önüne gelenin bu işe soyunamaması için sıkı kontrol ve
cezrî müeyyideleri de ihtiva eden gerekli düzenlemeleri yapmaları
gerekmektedir.
Hayır. Hayır. Unutmadım.
Unutur muyum hiç!
İşte rubaimiz...
Münevver insan olabilmek, kolay değil...
Çöz, çözebilirsen...
NEREDE?
Cemşid’in Âb-ı Hayat tasında gül nerede?
Necatî’yi lâl eden, Zülf-ü Kâkül nerede?
Ferîdüddîn Attâr’ın, Mantık-ut Tayr’ındaki,
Kaknüs’ün doğacağı, sihirli kül nerede?
*Sinir
Sistemi Cerrahisi Derneği Eski Başkanı İstanbul Aydın Üniversitesi
Mütevelli Heyet Başkan Danışmanı
http://www.angelfire.com/ia/ismailhakkiaydin