Prof. Dr. RIDVAN KARLUK
Geçen hafta Nevşehir’de yapılan Kurumsal Yönetim, Yolsuzluk, Etik ve Sosyal Sorumluluk Konferansına “Üniversitelerde Etik İhlalleri, Bilimsel Yolsuzluklar ve Sonuçları” başlıklı bir bildiri sundum.
Büyük ilgi gören bildirimden çok kısa bir özeti bu hafta sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü, üniversitelerimizde etik ihlalleri giderek artmaktadır. Maalesef bazı üniversitelerimiz bu çok önemli konu üzerinde gereğince durmamaktadırlar.
Türkçede “hırsızlık” ile “bilimsel hırsızlık” (intihal-plagiarism) kavramları sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğünde hırsızlık, “çalma, çalma suçu, sirkat” olarak tanımlanmıştır. Hırsızlık etmek ( veya yapmak), “başkalarının parasını veya malını çalmak” anlamındadır.
İntihal diğer bir deyişle bilimsel hırsızlık ise, bilim insanının yazdığı eserde başka bir bilim insanının yazdığı eserden aldığı görüşleri eserinde kendi görüşleriymiş gibi sunması ve bunları farklı bir kişinin yazdığı eserden aldığını belirtmemesidir.
Başkalarına ait görüşler alıntı yapılırken, yeni cümlelerle ifade edilseler bile kaynak gösterilmelidir.
YÖK Yönetici, Öğretim Üye ve Yardımcıları Disiplin Yönetmeliği’nin (1998 yılında getirilen değişiklikte yer alan) Madde 11/a-3 paragrafında intihal fiili, “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” olarak belirlenmiştir.
Büyük ilgi gören bildirimden çok kısa bir özeti bu hafta sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü, üniversitelerimizde etik ihlalleri giderek artmaktadır. Maalesef bazı üniversitelerimiz bu çok önemli konu üzerinde gereğince durmamaktadırlar.
Türkçede “hırsızlık” ile “bilimsel hırsızlık” (intihal-plagiarism) kavramları sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğünde hırsızlık, “çalma, çalma suçu, sirkat” olarak tanımlanmıştır. Hırsızlık etmek ( veya yapmak), “başkalarının parasını veya malını çalmak” anlamındadır.
İntihal diğer bir deyişle bilimsel hırsızlık ise, bilim insanının yazdığı eserde başka bir bilim insanının yazdığı eserden aldığı görüşleri eserinde kendi görüşleriymiş gibi sunması ve bunları farklı bir kişinin yazdığı eserden aldığını belirtmemesidir.
Başkalarına ait görüşler alıntı yapılırken, yeni cümlelerle ifade edilseler bile kaynak gösterilmelidir.
YÖK Yönetici, Öğretim Üye ve Yardımcıları Disiplin Yönetmeliği’nin (1998 yılında getirilen değişiklikte yer alan) Madde 11/a-3 paragrafında intihal fiili, “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” olarak belirlenmiştir.
TÜBA üyeleri Prof. Dr. Emin Kansu ve Prof. Dr. Şevket Ruacan bilimsel yolsuzluk olan intihali şöyle tanımlamaktadırlar: “Üniversitelerde başkalarının çalışmalarını (sözlü olarak, yazılı olarak ya da resim, müzik gibi diğer araçlarla ortaya konan görüş, öneri, bilgi, grafik, bilgisayar programı, sanat eseri vb. ürünlerini) kaynaklarını açık olarak belirtmeksizin ya da kasıtlı olarak değiştirerek kullanmaya, bilimsel aşırma- bilimsel hırsızlık (plagiarism) denmektedir.”
YÖK Yönetici, Öğretim Üye ve Yardımcıları Disiplin Yönetmeliği’ne göre intihal suçunun cezası, üniversite öğretim mesleğinden çıkarmadır. Bu Yönetmeliğin dışında Fikir Sanat Eserleri Kanunu’nda da düzenleme yapılmıştır.
3 Haziran 2005 tarihinde yapılan YÖK Genel Kurulu’nda, Disiplin Yönetmeliğinin zamanaşımı ilgili maddesinde yer alan, “Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içerisinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar” hükmü kaldırılmıştır.
3 Haziran 2005 tarihinde yapılan YÖK Genel Kurulu’nda, Disiplin Yönetmeliğinin zamanaşımı ilgili maddesinde yer alan, “Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içerisinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar” hükmü kaldırılmıştır.
Etik (ethics) sözcüğü, Yunanca’da gelenek görenek anlamındaki “ethos” sözcüğünden gelir. Etik neyin doğru ya da yanlış olduğunu ortaya koyan ilkeler topluluğudur. Diğer bir deyişle etik, doğru ve yanlış davranışlara ilişkin kavramlar geliştiren, bu kavramları savunan ve bunların kullanımını öneren felsefe dalıdır.
Bilim etiği ise, bilimsel etkinliklerin yürütülmesi sırasında ortaya çıkan değer sorunları ile bunlara getirilen çözüm önerilerinin tartışıldığı alan olup, bilimsel çalışmalarda bulunanlara, bu çalışmalar sırasında uymaları gereken ilkeleri gösterir.
Bilimsel çalışmaların yayımlanma aşamasında, bilgi ve deneyim eksikliği, özensizlik ve ihmal gibi nedenlerle ya da kasıtlı olarak bu ilkelere uyulmaması bir etik ihlalidir. Bilimsel hırsızlık, bir çeşit etik ihlalidir.
Maddi anlamdaki hırsızlıktan daha tehlikelidir.
İntihal olayları Türkiye’de bilimin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Türkiye’de bilim insanımızın çoğu intihal ile karşılaştıklarında, korkup çekinirler. Yasal haklarının da farkında değildirler. Bu durum bilim hırsızlarını cesaretlendirmekte ve eylemelerini hiç korkmadan gerçekleştirmelerine imkan sağlamaktadır.
TÜBA 11 Eylül 2007 tarihinde bir basın bülteni yayınlayarak tüm öğretim üyelerine Bilim Etiği Çağrısı’nda bulunmuştur. TÜBA´nın çağrısındaki şu iki cümle çok önemlidir: "İçinde çalıştığımız kurumlar uyguladıkları bilim ve bilim etiği eğitimi, aldıkları önlemler ve oluşturdukları çalışma disiplini ile tüm mensuplarının bilimsel çalışmalarının etik ilkelere uygun olmasını sağlayacak ortamları yaratmaktan sorumludurlar. Etik dışı davranışlar için belirlenen cezaların titizlikle uygulanması gerekir.”
Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, bilimsel intihal yapan bir öğretim üyesinin öğrencinin karşısına çıkmaması gerektiğini belirtmektedir. Prof. Dr. Teziç bu konuda şu gerçeğe dikkati çekmektedir: "Ona hocalık görevi yaptırılmamalıdır. Artık o kişinin bir daha üniversitede kürsüye çıkıp öğrencilere ders verir aşamada olmaması ve hocalık kisvesi içinde üniversitede bulunmaması gerekir."
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, 27 Mayıs 2010 tarihinde basına yansıyan demecinde intihal iddialarında artış olduğunu belirterek, ´´İntihal iddialarında artış var. Herkes birbirinin intihal yaptığını iddia ediyor, ihbar ediyor. Bu dosyalara bakıyoruz. Elimizde bu konuyla ilgili 80-90 dosya bulunuyor´´ derken, intihalci hocalara gereken cezanın neden verilemediğini açıklamamıştır.
Anadolu Ajansı 22 Şubat 2011 tarihinde, Türkiye’de intihal ile suçlanan bazı öğretim üyelerine örnek olacak bir haber yayınlamıştır: “Doktorasında intihalle suçlanan Almanya Federal Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg, doktora tezini tamamladığı Bayreuth Üniversitesi´nden akademik unvanının geri alınmasını istedi.”
Alman Bakan’ın doktora tezinde bilimsel hırsızlık yapıp yapmadığı henüz oluşturulan bir bilimsel kurul tarafından tespit edilmemesine rağmen doktor unvanını ortaya çıkan iddialar karşısında kullanmayacağını belirtmesi, onurlu bir davranıştır.
Fakat aynı onurlu davranışın Türkiye’de görülmesi mümkün değildir. Metin Münir bu durumu şöyle tespit etmiştir: “Çünkü bizde intihal akademik hayatın doğal bir parçası sayılır. Çocuğun ağlaması veya futbolcunun tükürmesi gibi. İntihal yapanın, ender haller dışında, akademik unvanı geri alınmaz.”
Prof. Dr. Mülazım Yıldırım, Bilimadamı Olmak Ya Da Ol(A)Mamak başlıklı yazısında şu tespiti yapmaktadır:"...adlarının başına sadece doçent, profesör niteleme sıfatlarının getirilmesi, kişinin bilim adamı olduğu anlamına gelmez. Daha açık bir ifade ile kişinin bilimle uğraşması, bilim adamı vasfını kazandırmaz. Bilim adamı olmanın temelinde dürüstlük, doğrulardan sapmama, gerçekleri ortaya koyma gibi başka özellikler de vardır...”
TÜBA’nın yayınladığı Bilimsel Araştırmada Etik ve Sorunları isimli çalışmada şöyle denmektedir: “Eğer bir bilim insanı bilim etiğine ters bir davranış olayına tanık olmuşsa veya saptamışsa eyleme geçmek zorundadır.”
Türkiye’de temiz bir bilim dünyası için üniversitelerimizde bilimsel yolsuzluklardan arındırılmış eserler üreten öğretim üyelerinin sayısı artmalıdır. Bunun için etik ihlallerinin üzerine gedilmeli, intihal yapan öğretim üyeleri yüksek öğretim sisteminin dışına çıkarılmalıdır.
Üniversitelerimizin toplum nezdinde itibarlarının düşmemesi ve saygınlıklarını yitirmemeleri için içlerindeki “çürük elmaları” ayıklamaları gerekir. Çünkü sepetteki bir çürük elma, bir süre sonra tüm elmaların da çürümesine yol açar.
Başkalarının ürettiklerini çalarak yapılan yayınlar ile hiçbir zaman bir yerlere gelinemeyeceğinin tüm kesimlerce bilinmesinde sonsuz yarar vardır.